18 Mart 2025

Tamam mı, devam mı?

Erdoğan yönetimi buraya kadar kendisiyle ilgisi yokmuş gibi davranarak yürüttüğü süreçte artık bir karar vermek zorunda. PKK’nın silah bırakmasıyla işlevlerini yitirecek yöneticilerinin bu işi bozmak için aradıkları gerekçeleri onlara verecek mi, vermeyecek mi?

PKK lideri Abdullah Öcalan ve Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan

Abdullah Öcalan’ın PKK’ya kendisini feshetme ve silah bırakma çağrısı ile başlayan “süreç” adı konulmamış bir şekilde sona yaklaşmış gibi görünüyor.

DEMP heyeti, Öcalan’ın çağrısının açıklanmasının ardından TBMM’deki siyasi partileri ziyaret ederek görüş alışverişinde bulundu.

Dün bu ziyaretlerin sonuncuları da gerçekleşti ve DEMP Eş Genel başkanları bir açıklama yaptılar.

Elbette onlar böyle söylemiyorlar ama ben söylemiş olayım ki bu “süreç” de burada tıkanıp kalacak gibi görünüyor.

Erdoğan yönetiminin ve iktidar ortağı MHP’nin açıklamalarına bakılırsa PKK’nın silah bırakıp, kendisini feshetmesi “kayıtsız şartsız” bekleniyor.

Bu beklentinin gerçekçi olmadığını DEMP yetkililerinin açıklamalarından çıkarıyorum.

“Öcalan’ın çalışma koşullarının iyileştirilmesi, demokratik adımların atılması için hazırlık adımlarının atılması” gibi koşulların gerçekleşmesi bekleniyor.

DEMP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın gazetecilerin sorularını yanıtlarken altını çizdiği “şartlar” daha açık.

Hatimoğulları, sınır ötesi operasyonların devam ettiğine dikkat çekerek “güvenlik sağlandığı takdirde PKK’nin kendi kongresini toplayacağını” söylüyor.

Kongrenin toplanabilmesi için bir diğer koşulun da Öcalan’ın örgüt ile iletişim kanallarının açık olması olduğunu vurguluyor.

Oysa Milli Savunma Bakanı ve Adalet Bakanı’nın farklı zamanlarda yaptıkları açıklamalardan çıkardığım sonuç bunun tam tersini gösteriyor.

Öcalan’ın örgütüyle iletişiminin kolaylaştırılması ve operasyonların durdurulması yönünde bir adım atılmayacak gibi bir hava yayılıyor.

Bu elbette Erdoğan yönetiminin kapalı kapılar ardında söyledikleriyle kamuoyuna açık olarak söylediklerinin “aynı olduğu” varsayımıyla vardığım bir sonuç.

Kapıların ardında başka, kamuoyuna başka şeyler söyleniyorsa bu okuduklarınızın hepsini unutabilirsiniz.

Bu tür sorunların çözümünde “yarım hamilelik” olmuyor.

Hem PKK’ya silah bıraktırıp kendisini feshetmesini sağlayayım hem de bunu sağlayabilmek için bazı adımları da atmayayım, taviz veriyormuş gibi görünmeyeyim diye düşünüyorsanız kendinizi de milleti de kandırıyorsunuz demektir.

Öcalan’ın “aşırı milliyetçi savruluş” olarak tanımladığı “ayrı ulus devlet – federasyon – idari özerklik” taleplerinin Kürt sorununun çözümü için cevap olamayacağını söylemesi ve PKK’yı “anlam yoksunluğuna düşmek ve kendini aşırı tekrar etmek” ile eleştirmesi küçümsenecek bir gelişme değil.

Bu özeleştiriden sonra PKK’nın eski politikalarında ısrar etmesi kolay değil.

Erdoğan yönetimi buraya kadar kendisiyle ilgisi yokmuş gibi davranarak yürüttüğü süreçte artık bir karar noktasına geldi: Tamam mı, devam mı?

PKK’nın silah bırakmasıyla işlevsiz kalacak dağdaki yöneticilerinin işi bu noktada bozmak için aradıkları gerekçeleri onlara verecek misiniz, vermeyecek misiniz?

***

Özel hukuk kişiliği!

Okan Buruk’un gerekirse AYM’ye gideceğini açıklaması, Anayasa Mahkemesi’nde hakkını arayabileceğini düşünen insanların hâlâ var olması açısından sevindirici ama yolu oradan geçemez

Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk

Bu sezon da şampiyonluğu büyük ölçüde garantilemiş görünen Galatasaray’ın teknik direktörü Okan Buruk, Federasyon tarafından kendisine verilen cezaya şu tepkiyi verdi: “Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var; hakkımı arayacağım.”

Daha önce de Galatasaray Başkanı Dursun Özbek’e verilen cezaların hukuka aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurmayı planladığı ile ilgili “kulis haberleri” yayınlanmıştı.

Türkiye’de, Anayasa Mahkemesi’nde hakkını arayabileceğini düşünen insanların hâlâ var olması açısından sevindirici bir haber bu.

Çünkü artık AYM kararları, Anayasa’da yazıldığının tersine, kimseyi bağlamıyor. En başta da Yargıtay’ı ve Erdoğan yönetimini bağlamıyor.

Yalnız burada bir sorun var ki Futbol Federasyonu ile olan ihtilaflarınızda hakkınızı arayabileceğiniz yerler arasında Anayasa Mahkemesi ve AİHM yok.

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Kuruluş ve Görevleri Hakkında 5894 Sayılı Kanun’un 1. maddesine göre TFF, “özel hukuk hükümlerine tabi, tüzel kişiliğe sahip, özerk” bir kuruluş.

“Özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişilik” olması, onu diğer spor dallarını yöneten federasyonlardan ayırıyor.

Ve “bağımsız ve tarafsız bir zorunlu tahkim merciine” sahip.

Tahkim Kurulu, TFF’nin en üst hukuk kurulu. Yani bir anlamda “TFF’nin Yargıtay’ı” diyelim.

TFF’nin yetkili organlarının ve kurullarının kararlarına karşı yapılan başvurular hakkında nihai karar verme yetkisine de bu kurul sahip.

Elbette Galatasaray gibi bir kulübün hukukçuları böyle olduğunu biliyorlardır ve cezaları AYM’ye taşımaya kalkıp kendilerini gülünç duruma düşürmeyeceklerdir.

Bu ayrıntıyı yazma gereğini duymamın nedeni spor ve özellikle de futbol dünyasında yaygın olan bu yanılgıya dikkat çekmek:

TFF, bir özel hukuk kişiliği, devletin bir organı değil!

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı.

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu.

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ve futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ankara’da bir “vesayet odağı” varmış!

Demek ki Ankara’da yeni bir vesayet odağı oluşmuş. Ve bu vesayet odağı, halkın oylarıyla üç kere İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmiş kişiye “kuşku ile bakıyor!” Ve anlıyoruz ki bundan sonra Türkiye’de politika yapacaksanız, halkın size ne oy verdiğinin bir önemi yok. Önce “Ankara’ya güven vereceksiniz” ki size kuşkuyla yaklaşmasınlar!

“Temkinli ve rasyonel bir yaklaşım” nedir?

“Silahlarını teslim et” dediğiniz birilerine, “silahları nereye teslim edeceklerini” de söylemek gerekmez mi? Silahlarını teslim etmeye gelecek olanları nasıl bir gelecek bekliyor?

Savcının hayallerini yıkma davası

Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu, mahkemede suçlu bulunurlarsa iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına çarptırılacaklar. Benim önerim duruşmalara giderlerken kravat, takım elbise kombinasyonunu ihmal etmesinler. Artık devir “karakuşi hukuk” devri...

"
"